Kesintisiz 10 yıl mobil/ev-ofis çalıştım. Küçük şirin bi şirketimiz vardı. İyi işler başardık. Daha da başarabilirdik ama firmamız kadar minik bir de handikapımız vardı. Dedim ya, home-office'tik.
Pek çokları (ben hariç geri kalan Türkiye) tarafından çok benimsenen bir durum değildi bu. Hani yumuşatmadan söyleyecek olsak, “horlanan, tiye alınan, eziklenen bir durumdu” da diyebilirdik.
-Ofisleri yokmuş diyolar.
-Ayy yazık. Hiç de belli olmuyo dışardan bakınca.
Bakmayın, zordur homofislik. Gökdelenler, yüzlerce kişilik açık çalışma alanları, lüks ofis mobilyaları, eksantrik isimli toplantı odaları yoktur mesela homofislerin.
-Canım, ben Tendürek toplantı odasındayım, soran olursa.
-Bak kızın yatağını bozma gene.
-AAAĞĞH!
-Pembe unicorn’ları yorganın altında. Dikkat et!
Ama bu durumdan utanıp sıkılmazdık. Bize sorarlardı:
-Nerde sizin ofis?
-Mutfağı geçince sağda.
-Hehehe
-Şaka değil Döpiyes hanım, ciddiyim.
İşte bu andan itibaren artık sizin zekanız, deneyiminiz, yetenekleriniz, kariyeriniz siliniyor karşınızdakinin gözünde. Birden bire işportacı oluveriyorsunuz. Poff!
-Abi kaç, zabıta geliyor! Topla tezgahı.
-Sakin ol kardeşim. Zabıta değil o, bankanın güvenliği. Koy laptopı masaya.
Öyle bir acı ifadeki o, sanki sırt çantanızda çakma parfüm , araç şarjı , telefon tutucu falan sokmuşsunuz içeri.
-Davidofflar kaçtan gidiyo sizde?
-Rica ederim Makosen bey. Laptop var çantada.
Komik olsun diye abartıyorum elbette. Ama şuna yakın bir sahne yaşandı…
-Biz mobil çalışıyoruz. Ofisimiz yok.
-Ayy siz böyle diyince Saul Goodman geliyor benim aklıma. Ahahah
-Nası ?
-Çinli manikürcünün tükkanında bürosu var ya hani. AHAHAA
-...
Kütkesim hanımın siniri boşaldı. Gözünden yaş geliyor. Kah kah kah. Tutabilene aşk olsun.
-Ne alakası var ya? O avukat bi kere .
diyebildim... 30 saniye sonra ... içimden ...
Bu tatsız anları yakınlarınızla paylaşmak istersiniz ya hani. İçinizdeki öfkeye, kırgınlığa iyi gelen birisi mutlaka vardır hepinizin. İşte benim yok.
-Call Goodman sana daha uygun aslında.
-Call Goodman ne hayatım?
-Hani call center işi ya seninki . hihihi
Neyse. Ne diyordum?
Bazen enteresan şeyler de olmuyor değildi. Mesela bu konuyla gerçekten ilgilenen birileri çıkabiliyor. Mobil çalışma deneyimlerinizi ve fikirlerinizi anlatmanızı istiyor. Sık sık olmasa da oldu yani. Olmuştur kesin de ben tam hatırlayamadım şimdi.
< Şakasız Alan Başlangıcı >
İstanbul gibi metropollerde uzaktan çalışmak sadece salgın zamanı değil , her zaman herkese iyi gelecek bir uygulamadır.
Çalışan: Konfor, verimlilik, daha az stres ve daha çok zaman.
İnsanlara zaman hediye ediyorsunuz. Trafikte israf edilen günlük 2şer saatlerin hesabını yaptınız mı hiç? Uğraşmayın, yapılmışı var. Minimum 15 gün. Buyrun, bir sene 380 gün etti bile.
İşveren: Maliyetlerden tasarruf; ofis/bina kiraları, personel servisi giderleri vb
Trafik : Daha az trafik; daha ucuz akaryakıt , daha ucuz ulaşım; uzun ömürlü otoyollar vb
Hasbelkader denk geldiğim 1-2 siyasetçiye özellikle bu trafik konusunu açmışlığım bile vardır.
</Ara Şaka >
-Home-office ile büyükşehirlerde sandıkları patlatırsınız sayın siyasim.
-Cık!
-Avcılar-Tuzla arası zeplin?
-Bak bu güzelmiş. 500T Göklerde. Süper!
<Ara Şaka/>
Trafik sorununu nedense hep yeni altyapılar ekleyerek çözmeye çalışıyoruz. Ekosisteme birşeyler eklemeden ama çıkararak da sorunu çözebileceğimizi niye düşünmeyiz?
Çevre: Minimum karbon salınımı, doğal kaynakların korunması, temiz dünya ...
Sosyal : Ailesi ve çocuklarıyla daha çok vakit geçiren ebeveynler. Daha sağlıklı nesiller, daha mutlu insanlar ...
<Şakasız Alan Sonu>
Ben bunları anlatırken, en can kulağı ile dinleyen kesimin patronlar olduğunu söylemem gerek. Çevresel etkiler çok ilginç geliyordu onlara.
-Abi maliyetleri düşürmek daha iyi değil mi? Çevre ne alaka ya? Servisleri azaltalım. Bi de suyu düşürdük mü tamamdır. 100 tane personel, her biri 2şer defa wcye girse ne oluyo biliyo musun sen? Su faturası böyle Keban gibi geliyor her ay. İbrik koyalım dedim, HR hanım taş koydu.
Fakat ilk vazgeçenler de yine onlar oluyorlardı.
-Yok hocam, bizim insanımıza gelmez o iş. Gözümün önünde olsunlar, aklım kalır benim yoksa… Du bakalım. "Retro İbrik Week" diye bişey var kafamda. HR retroyu sever bence.
Büyük çoğunluğu dinliyormuş , hak veriyormuş gibi yaparlardı. Kibarlıktan. Ama biz uzaklaştıktan sonra küçük esnaflığımızdan dem vurmak daha tatlı gelirdi onlara.
Son 1-2 haftadır, bazılarının LinkedIn'de evden çalışma konusunda marketing yarışına girdiklerini görünce tebessüm ediyorum. Tamam ya, tebessüm değil. Bildiğin yarılıyorum gülmekten. Hoşuma gidiyor bu dönüşümü dünya gözüyle görmek.
Meğer memleket gizli homofis kaynıyormuş. Herkes dakkasında dönüştü . "Güvenlik, iş süreçleri, kurum kültürü" gibi tonla gerekçe öne süren bordo kravatlı komandolar bile kurulmuş çekyatına tıkır tıkır çalışıyor.
Biz 10 yıl anlattık durduk ama biz kimiz ki? Elin coronasının bir dediğini 2 etmediler maşallah. Şak kapat plazayı, tak geç eve. Bir musibet bin nasihatten evladır. Kaldı ki nasıl musibet? Atmosfer ıslah oluyor, ölü sular canlanıyor, tabiat bereketleniyor insandan arınınca. Kendimizi sorgulamaya başladık. Gerçek kurtuluşumuzun başlangıcı olabilir mi, diye geçiriyoruz içimizden. Gözümüzün gördüğü evimiz, arabamız, paramız, makamımızla değil ama gözümüzün görmediği bir virüs ile insanlığımız inkişaf ediyor.
Bu kadar "meşaz" yeter .
Yalnız hala bile...
Remote meeting’lerin ekran görüntüleri akıyor LinkedIn’de. Jöleli saçlar, jilet gibi gömlekler; gelin başlı hamfendiler. İstirham ediyorum. Farkında mı değilsiniz acaba? Dünya batıyoruz, kıyamet kopuyoruz cümleten. Ama biz hala kurumsallıktan kırılıyoruz. Sebep?
-İşimize, kendimize, müşterilerimize duyduğumuz saygının gereği olarak…
-Müdürüm, yalnız ben müşterinin o sorununu şort-atletle çözmüştüm. Sıkıntı olmaz dii mi?
İnsan kendine yakışanı giymeli tamam da office-home gibi görüntü vermek niye? Memleketimizin hanelerinde dress code'umuz bu değil, biliyoruz. Hadi geçiş sürecindeyiz , alışmaya çalışıyoruz, diyelim. Bi yerde haklısınız. Ama artık kurtulun lütfen şu business casual'lerinizden, giyin rengarenk tişörtleri. Bakın bahar da geldi. Evinizde gibi hissedin.
Tez zamanda ofislere dönebilmek dileği ile, sağlıklı günler.
Homofislerin Olgay
NOT: Mobil çalışmak gül bahçesi değil elbette. Belki bir ara onu da yazarım.
Bu yazım ilk olarak LinkedIn'de yayınlanmıştır : LinkedIn
Comments