mizah yazarlığıyla ilgilendiğim dönemde haluk bilginer'in olduğu bir projede olmayı çok istiyordum.
hep dilimdeydi.
-keşke haluk hocanın şu işinde ben de olsaydım.
-keşke şu yazdığım işi o oynasa.
-keşke türkan şoray çıksa ben girsem
vs vs.
sebebi belli aslında. çok iyi aktör olduğundan falan değil. (:
onun olduğu işler sağlam bütçeli işler.
3 kuruşa tav olmaz bizim gibi.
kapağı oraya attık mı arpaya doyacağız. mevzu o.
neyse .
sonra kapattık zaten yazarlık defterini.
ve yıllar yıllar sonra , bir akşam şöyle bir whatsapp mesajı dingledi ...
-olgaycım iyi akşamlar. ben haluk. yeni projemi senin yazmanı istiyorum. sevgiler
emin olmak için hemen saate baktım. evet, vakit hayli ilerlemiş. 15 sene !!!
akabinde, hep yaptığım gibi fevri hareketlerden kaçınıp, soğuk kanlılıkla karar vermek yerine saniyesinde yapıştırdım cevabı...
-halukcum 15 sene gecikmeli yapacağın işin ben taa içine tüpüreyim. sövgüler.
uyarı: tanımadığınız numaralardan gelen mesajların hepsine spam/kolpa/şaka muamelesi yapmayın. belki değildir.
şaka şaka. whatsapp mesajı şuydu...
"karşim bu filmi sen mi yazdın?
Evliya Çelebi. Kanal x’i aç, şu an orda oynuyor."
hmm... nerden tanıyorum bu adamı ben?
zoom-in ...
n'oluyoruz ya?
obaa!! bu adam aynı ben ki !!
birden coştum.
sebepsiz yere, akut bir mutluluk geçiriyorum.
sanki gerçekten ben oynuyorum filmde.
-hanım koş televizyona çıktım.
-e in o zaman. naapiim?
fi tarihte yaptığım yayın balığı esprisinin intikamını alıyor.
-şimdi bu balık hangi kanalları çekiyor?
demiştim de balığı çekmiş almıştı önümden.
neyse...
hemen internetten buldum 2-3 videosunu çelebi‘nin. o aralar televizyonumuz yok tabi.
ana-kız notu
-televisyonumuz hala yok. baba ne zaman alcan?
-yaşıtları duvardan duvara, tabandan tavana ekranlara bakarken benim yavrum avuç kadar telefondan izliyor unicornlarını. yaz bunları, bilsin herkes.
evet, ne diyorduk. bulduk videoları.
maaile geçtik laptopın karşısına.
eşime açtım buz gibi rezeneli bir malt (e-beb*k var ya, o maltlara gömdüğümüz paralarla yürüdü tıpış tıpış.)
kendime de özel günler için sakladığım leğen boy maraş dondurması.
minnakın biberonu da fulledik.
hazırız.
hadi bakalım...play çelebim.
Dırınınıımm !!!
3.saniyede evliya çelebi’nin konuşmasıyla zaman durdu.
slow motion maraşım kayıyor ağzımdan…
-aa haluk bilginer seslendiriyor seni, dedi eşim.
-evet, vallahi haluk bilginer . ama neden ben? bu nası kader ya?
bu arada, kızım bi ekrana bi bana bakıyor. aklı karıştı sabimin.
çelebi üstünü çıkardı, nehre atlayacakken…
-babam üştünü niye çıkaydı anne. giymeşin şuya…
attım kaşığı maraşı bi yana.
gözler ağlamaklı tsubasa.
-ama ben aynı projede olalım derken yazar olarak demiştim, avatar olarak değil ki ...
-şükret, bunu da bulamayan var. dondurmayı yemiyceksen alıyorum.
-haluk bilginer olmasın ama yaa ühü hüü … yiycem tabi ki, elleme.
-baba giyme suyaaa ÜVEAAĞ!
-gel yavruuuumm... talihsiz avatar yavrusu gel gel....ÜHÜÜ!
kızımla dolandık birbirimize salya sümük ağlıyoruz efkardan.
eşim de üzüldü tabi. üzülmez olur mu?
-eeh kafamı şişirdiniz ikiniz 2 yandan.
maltını kaptı ve seğirtti gitti bilinmezlere.
-uyutmadan gelme çocuğu.
devam ediyor->
demek ki neymiş?
en iyi şakalar gibi en buruk sürprizleri de hayat yapıyormuş.
ve "bi'şeyi çok istersen mutlaka olurcular" sağlam sallıyormuş. kanmayın onlara. işleri güçleri artislik .
yine de tedbiri elden bırakmıyor, kendi icadım olan bir dua ile kapatıyoruz :
bir dahaki sefere avatarıma geleceğine başıma gelsin. amin.
-> devam ediyor
baba-kız, salonda kısa bir düz koşuyla gevşedikten sonra ...
-şu şoğuk mu baba?
-biraz ama girince alışıyosun kızım... parmaklarını son kez yalıyorum bi daha sokma dondurmama, taam mı?
-sesi biraz daha kısabilir miyiz çocuklaaar?
teşekkür
haluk bilginer'e olan saygımdan dolayı, bu yazıyı bloga koymadan önce kendisine de ulaştırıp müsaade istedim. hoşgörülü davrandı. krala teşekkürler.
Comments